12 Ocak 2010 Salı

Grand rue de pera aslında cadde-i kebir yani bildiğimiz İstiklal


Çok özledim istanbul'u rüyama girdi pera, istiklalde yürüyorum akşam saat sekiz civarı kasım ayının sonu hafiften atıştıran kar hem soğuğu bastırıyor hemde alışkın olanlar için sıradan benim gibi hiç bir zaman orda yaşayamayacak olan istanbul aşıkları için ise hayal gücünün bile erişemeyeceği kadar güzel bir manzara oluşturuyor.. Efes otele el sallayarak mis sokağı geçiyorum Galatasaray lisesine doğru giderken birşey dikkatimi çekiyor şaşırıyorum, rüya bu ya yıllar önce sökülen ağaçlar oldukları yerde duruyorlar tramvay gelip uzamış dallara dokunuyor üstünde birikmiş karları rayların üstüne sermek istercesine, çanını çalıp selamlıyor beni, en güzel anılarımı hatırlatıyor. Mephistoda une belle historie çalıyor kulaklarıma inanamıyorum ıssız adamı bu kadar çok izlersem olacağı buydu diye geçiriyorum içimden, hemen gözlerim sağdaki mağazaların kapalı kepenkleri önüne oturmuş akordiyon çalan amcayı arıyor hayret yok, oda haklı sabahtan akşama kadar çok üşüyor olmalı. Az aşşağıda neragatsi vardı hemen ağa camiden girince solda ikinci apartmanın birinci katında ermeni bi ailenin işlettiği sıcak çikolatasına doyum olmaz güzel bi cafe şimdi yerinde demirören alışveriş merkezi inşaatı olduğunu bilsemde rüya bu ya inadına giriyorum cafeye ve üşümüş parmaklarımı çikolatamın fincanında ısıtıyorum çünkü ellimi ısıtabilcek üşümüş diğer elimden başka seçeneğim yok. İlk defa yalnız geziyorum istikal caddesinde ne sevgilim ne arkadaşım var istanbulda. Oradanda çıkıyorum bakıyorum şöyle bir tünele kadar yürümessem içim rahat etmez biliyorum istavritten teomanın sesi geliyor yanılmıyorsam istanbulda sonbahar çalıyor çok severim bu şarkıyıda ne güzel oyunlar oynuyor biliçaltım bu gece bana. Milenyumun başında tinerciden travestiden girilemeyen karanlık sokaklar isim yapmış küçük beyoğlu olmuş gençler hep orda bana göre değil ben aralara dalmadan ilerleyeyim diyorum birden keman sesiyle gülümsüyorum, yakamoz çalıyor yok o bildiğimiz ibonun ki değil, kafamı çevirmeden farkediyorumki çiçek pasajının önündeyim hadi bir havasını soluyayım ordan nevizadeye uzayanım cumhuriyet meyhanesinde atamın masasında iki tekmi atsam şampiyonda canım kokoreç çekermi oh mis gibide koktu derken galatasaray lisesinin devasa kapısına bakarken buluyorum kendimi. Arkamda teyzelerin bütün gün vitrininde gözleme pişirdiği otantik mekan otantik sinilerini çoktan kaldırmışlar saat dokuza geliyor, işten çıkan çıkmış herkes evinin yolunu tutmuş onlarda eve gidip bütün gün kimbilir kaç kişiyi doyurdukları yetmezmiş gibi ailelerine yemek hazırlayacaklar. Hemen yanında dünyanın en uyduruk fast food'u patso ordan alışveriş yapanlara bakmak bile gülümsetiyor beni. Hayret ben konuşmadan duramam sussam çatlarım, yanımda kimsede yok nasılda sus pus olmuşum sanki ilk defa gelmişim istanbula şaşkın şaşkın bakınıyorum. Oda kuleyi geçerken trt binasının altından haliçteki uçak gösterisini izlediğim günü hatırladım ne sıcaktı haziranda ne işim vardı istanbulda zaten hala ne işim var istanbulda. Güzel bir rüya saat altı buçuğu geçti uykumda yok yazasımda var ama uyumalıyım belkide rüyamın devamını görürürüm tatlı düşler

Tarih 09/11/2009 Saat 06:40

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Tk

Fotoğrafım
izmir, Foça, Türkiye
Tk dioki ciddiye alınacak birşey yok, sadece eğleniyoruz.. ;)

İzleyiciler

Blog Arşivi